Çarşamba

Gelişmek ya da Büyümek

Neredeyse hiç yazmıyorum blog'uma ama bazen de esiyor böyle.

Geçenlerde yine Ankara'ya gittim ve her gittiğimde olduğu gibi onu bırakmadan önceki halimizi yad ettim. O zamanlarki Ankara'yı ve o zamanlarki beni.

Bu seferki gidişimdeki fark, kafamda çaktığı bir şimşek oldu; Ankara 98'den beri çok büyümüştü... Elbette her seferinde fark ediyorum bu büyümeyi ama bu sefer kafama "dank" eden başka bir şeydi. Ankara büyümüştü, ama gelişmemişti. Başına gelen yalnızca nüfusunun ve yüz ölçümünün artmasıydı. Belirli bir kesim bu artıştan voleyi vurmuş, geri kalan ise eski hamam eski tas yaşamaya çabalıyordu. Her yerde "2 milyar fidan diktik" yazıyordu ama nedense şehir betona bürünmüştü. Nefes alacak yer bulmak Ankara'da da zorlaşmıştı (İstanbul'dan bahsetmiyorum bile zaten)

İşin aslı, Ankara'da fark ettiğim bu olayı bütün memlekette, hatta dünyada fark ettim. Tabii biraz da internette okuduğum, izlediğim şeylerin etkisi ile. Mesela geçenlerde Ay'a çıkış ile ilgili bir şey okumuştum: Düşünsene, 1969'da Ay'a çıktı insanoğlu. O zamanki "uzay teknolojisini" düşündüğünde; eğer insan oğlu o zamandan beri "gelişmiş" olaydı, elindeki cep telefonu ile uzaya roket fırlatabilmen gerekirdi. Adamlar 2 kilo bayt bellek ve 32 kilo bayt ROM kullanmışlar Apollo 11 görevinde (kaynak: http://downloadsquad.switched.com/2009/07/20/how-powerful-was-the-apollo-11-computer/). Benim 3 yıllık "demode" telefonumun 512 mega bayt belleği var; Apollo'daki bilgisayarın 262144 katı !

Tek örnek bu da değil. Örneğin ABD'de, Kaliforniya'daki bir itfaiye üssündeki bir ampulün 100 yıldan fazladır yandığını duymuş muydun? Ben geçenlerde bir videoda izledim, insan hayrete düşüyor. Şimdiki ampulleri 3-4 ayda bir değiştirmen gerekiyor.

Aklıma geldikçe belki örnekleri çoğaltabilirim; ama asıl anlatmak istediğim şu: İnsanlık uzun süredir gelişmiyor. Hatta bence insanlık ancak "zaman zaman" gelişebiliyor. Bunun nedeni de aslında Nikola Tesla ile Thomas Edison'un arasındaki yaman rekabetin nedeni ile aynı: Kapital.

"Yine aynı tatava" diyor olabilirsin; evet belki aynı tatava, yine de en azından Edison ile Tesla'nın hikayesi bitene kadar sabret.

Belki biliyorsundur, Edison da Tesla da elektrik konusunda birer dahi idi. Edison elektrik enerjisi ile ışık yaymanın yolunu bulmuş ve şehirleri vakumlu cam fanus içindeki tungsten telleri ile ışıl ışıl aydınlatmaya başlamıştı. Ampulü yakmak işin sadece yarısıydı; geri kalan yarısı elektriği üretip taşımaktı.

Elektriği taşımak için Edison doğru akım kullanmayı düşündü. Tesla ise o sıralarda "alternatif" akımı keşfetmişti. (aslında akım "alternatif" değil, "değişken" yani "alternating". Bize nasıl olduysa alternatif adıyla gelmiş) Alternatif akım hem taşıma sırasında daha az kayba uğruyor, hem malzeme ömrüne olumlu etki yaratıyor; böylelikle taşıma maliyetlerini çok önemli miktarda azaltıyordu. Ne var ki Edison, elektriği ısrarla doğru akım ile taşımayı teşvik etmeye çalışıyor; var olan bütün gücünü doğru akımla taşımayı bastırmaya kullanıyordu.

Tahmin et Edison ile Tesla'nın tek farkı neydi: Biri patrondu, emekçi. Thomas Edison, 1892'de General Electric'i kurmuştu ve GE'nin ürettiği tek şey ampul değildi; doğru akım elektrik santralleri de yapıyorlardı.

Neyse ki insanlık Edison'un direttiği çözümün akıl dışı olduğunu eninde sonunda anlamış ve günümüzdeki elektrik şebekeleri alternatif akımla çalışıyor.

En nihayetinde GE bir şirket ve yegane var oluş amacı kar etmek. Bütün şirketlerin, evinin karşısında (eğer kaldıysa) sana fiş kesmek için adi şahış şirketi kurmuş olan bakkalın bile tek derdi karını arttırmak; piyasada tekel olmak. Bir bakkal bunu diğer bakkallarla rekabet halinde olduğu için ve coğrafi olarak her yerde olamayacağı için yapamayacak; ama GE bütün dünyada çalışan bir şirket ve çalıştığı bir-iki alanda tekel olma şansı yok değil.

GE'ye ya da diğer şirketlere karşı bir garezim yok; sosyalist ya da komünist biri de değilim ama şirketlerin kar etmek ve büyümek maksadıyla insan oğlunun gelişimini yavaşlattığı aşikar. Elimdeki telefona yeniden bakıyorum; Ay'a gidecek teknoloji varken elimde ben nelerle uğraşıyorum.

Çok dağıttım lafı, toparlayayım. İddiam şu: İnsan oğlunun gelişmesi, dünyada var olan ekonomik kurgu nedeniyle durmuş durumda. İnsanlar, büyük şirketler ile devletlerinin arasında sıkışmış durumda. Her gün televizyonda otomobil reklamı görüyoruz; gelecek 1 ya da 2 yıllık maaşımızdan kesinti yapıp, bankalara borçlanıp otomobil alıyoruz. Devlet, otomobili alırken bizden vergi alıyor; sonra benzin koyduğunda vergi alıyor; sonra yılda iki kez araba kullanma vergisi alıyor... Şirketler de, devletler de alıyor da alıyor... Bence artık insanlığın büyümeyi bırakıp gelişmeye başlaması gerekiyor; yoksa büyüye büyüye ne buğday ekecek toprak kalacak ne içecek su. Kalsa bile o kadar pahalı olacak ki ekonomik olarak "doğal seçilim"e kurban gideceğiz.

Maksadım "haydi kazan kaldıralım" falan değil; aklımdan geçenleri yazdım sadece. Bu yüzden de bir hayli dağınık oldu.

İnsan oğlunu nasıl gelişmeye yeniden başlayacağını henüz ben de bilmiyorum; ama işe biraz kafa yorarak, etrafımızı saran bu şirketler ve devletler konsorsiyumundan haberdar olarak başlayabiliriz. Ben kafa yoruyorum; sen de yor bakalım bir dahaki sefere neleri konuşacağız?

Öf, çok uzun oldu. Ben olsam muhtemelen okumazdım bu kadar lafı :)